Mikushi camları sonuna kadar açılmış ufak bir odada bavullarını topluyordu. Kapakları sonuna kadar açılmış olan gardırobunun içi bomboştu. Sabahtan beri bavulunu üç kere boşaltıp tekrar doldurmuştu. Mikushi Japonya'ya taşınmak için gün saydığı şu son bir haftada yaptığı her şeyi beş kez kontrol eder olmuştu. "Bir şey unuttum mu acaba? Bunu da alsam mı? Şuna ihtiyacım olur mu?" gibi sorularla kah bir şeyi bavula tıkıyor kah çıkartıp İzmir'e göndermek üzere paketlediği kutulara koyuyordo. Son kez bavuluna baktı.
"Yazlık eşyalar, kışlık pijamalar, fotoğraf makinesi,uğurlu oyuncak kaplumbağası, komşunun kedisi� bir dakika ya komşunun kedisinin Japonya'da ne işi var? Hatta burada ne işi var!"
Miku bavulun üzerine kurulmuş tüylü sarman yaratığa bakarken tüm gücünün tükendiğini hisseti.Boğazı yanarken sabahtan beri bastırdığı gözyaşlarının akmasına izin verdi. Kendini yatağa bıraktı.Gözleri kedinin sarı gözleriyle buluşurken içindeki kelimelerin akmasına izin verdi.
"Ne yapıyorum ben?? Japonya'ya taşınarak ne yapıyorum?! Şu an bile yarınki uçak bileti şurda dururken bile ne yaptığımı bilmiyorum.Doğru mu yapıyorum ?"
Kedi herzamanki mırlaması hariç hiçbir terpki göatermedi.Miku başını iki yana salladı sonrada ellerinin arasına alarak kafasındaki küçük endişeli adamların konuşmasına izin verdi.
Japonya Miku'nun hayallerine ulaşması için eline geçen son fırsattı. Bu yüzden bu iş teklifine mantık aramaksızın ne, nasıl diye düşünmeksizin körlemesine atlamıştı.
Üniversiteyi bitireli iki yıl olmuştu, üniversitedeyken hep yurtdışında çalışan dünya çapında tanınan başarılı bir gazeteci olacağını söylerdi. Buna körükörüne inanıyordu da.Okul sıralarında maval okumak ve bunu başarabileceğine inanmak o kadar kolaydı ki... Üniversitenin insanların hayal kurabildiği son yıllar olduğunu mezun olunca fark etmişti. Hayat sizin planlandığı gibi gitmiyordu, fırsatlar önünüze serilmiyordu. "Biraz da benim hatam" diye düşündü, "yeterince asılmadım, arkadaşlarım her kapıyı denerken ben yapmadım". Arkadaşlarının her birini teker teker uğurlamıştı Miku. Yurtdışına gitmek isteyen oydu, ama herkes ondan önce gitmişti bir yerlere. Japonya'dan gelen iş teklifini de umudunun tükendiği, iş olsun da Fizan'a bile gitmeye razıyım dediği sırada karşısına çıkmıştı. Balıklama atladı. Tek kelime Japonca bilmemesini, tecrübesi olmamasını hiçbir şeyi düşünmedi. Gözü karaymış havası yaratmıştı çevresine, ama çaresizlikti aslında asıl hissettiği. Denemeden başarısız olmayı kendine yediremiyordu.
Biraz sakinleşip kendini toparlayınca yataktan kalktı komşunun kedisini zorla bavuldan ayırıp camdan dışarı attı. Bu camı ne zaman açık bulsa içeri giren uyuz yaratığı bile özleyecekti...Hayır abartmayalım kediyi özlemeyecekti. Annesinin yaptığı kıymalı böreği mundar edişinin acısını hala unutmamıştı, sahibinide sevmezdi zaten. Şuursuz kadın sabahın köründe ya süpürge çalıştırırdı ya da tatil günlerinizde televizyondaki kadın kuşağı programlarını son ses açarak evinize naklen yayın yapıp bir şey dinlemenizi imkansız hale getirirdi. Miku'yu da tasvip etmezdi zaten. Miku geldiğinde kapıyı aralayıp cık cıklamayı kendine huy edinmişti. Miku da bu eleştirel davranışı sonuna kadar haketmişti tabi. Zemin kat, iki odalı kutu kadar olan bekar evinde 7 kişilik kız grubuyla yapmadıkları şamata, rezillik kalmamıştı. Bir kere evde 22 kişi kalmışlıkları vardı, Miku hala nasıl oldupda sığdıklarına akıl sır erdiremiyordu. Anıları aklına gelince içi sızladı, bu evi bırakıyor olmak onun için çok şey ifade ediyordu.
ÖSS'yi kazanıp İstanbul'a taşınınca eşyalı kiralamışlardı evi. Annesinin vesvesesi saolsun Miku hiç yurt derdi ve ev arkadaşı problemi çekmemişti. Hoş onun kızlar hep ondaydı ama onlar sayılmazdı. Miku altı yıldır yerleştirdiği tüm eşyaları bir haftada toparlamış kolileyip İzmir'e ailesinin yanına yollamıştı. Sadece onunla Japonya'ya gelecek olanlar yanında kalmıştı. Miku valizinin fermuarını çekti, son kontrollerini yaptı. Derin bir nefes aldı Omuzlarını dikleştirip ellerini beline koydu zorlada olsa gülümsedi. Evet artık hazırdı. Yarın sabah okyanus ötesi diyarlara gidip hayalleri için uğraşmaya hazırdı. Kendini gazlayarak yatağa yattı, bir saat yatakta döndükten sonra uykuya daldı.
Miku 15896 tane uçak kaçırma rüyası gördükten sonra uyandı, apar topar hazırlanmaya başladı. Üstünü giydi uzun açık kumral saçlarını at kuyruğu yaptı. Dipsiz kuyulara benzemiş olan siyah gözleri için birşey yapamayacağına kanaat getirdikten sonra "Sktir et" diyerek evden çıktı. Havaalanına tam zamanında vardı, bir yandan işlemlerini hallerderken bir yandan da 180. kez kendisini arayıp, vesvese yağmuruna tutan annesini sakinleştiriyordu. Bütün işlemleri halledip uçağına bindi, 11 saatlik bitmek bilmeyen uçuş boyunca kah uyudu kah film izledi. Uçaktan indiğinde tır çarpmıştan beterdi. Midesi bulanıyor, başı sanki bir 100lük rakıyı tek başına devirmiş gibi ağrıyordu. Valiz bekleme kısmına doğru ilerledi, sersemliği biraz geçince Japon tiplerin kendisine bir garip baktığını farketti. "Noluo Lan??!" diyip telaşla üstüne başına baktı, bir sakatlık yoktu, ama millet hala bakıyordu. Özellikle kızlar, Miku'ya bakıp fısırdanıyordu. Miku kızlara hırladıktan sonra bunun nedeninin boyu olduğuna kanaat getirdi. Aslında 1.70 di, çok da uzun sayılmazdı, ama bu boy Japon ortalamasına göre uzun kalıyordu. Suratına gerzek bir sırıtış yayarak, "Güliverim ben evet buyum nıahaıhaı 21 cm topuklularımı giyip bi cadde de dolaşayımda o zaman görün.Top Model gibi hissetim lan " diye geçirdi aklından. Valizini aldı, çevredeki görevlilere valiz taşıma arabasını nerden alabileceğini sordu, hiçbiri ingilizce bilmiyordu. Miku, ya sabır diyerek arabayı buldu ve valizini koydu. Kapıya çıktı, gözleri onu almaya gelmesi gereken adamı aradı, baya bi bakındıktan sonra orta yaşlı ufak tefek bir Japon'un elinde 'Mikushi Kuto' yazan bir kartla onu beklediğini gördü. Miku sevinçle adamın yanına gitti.
- Merhaba ben Miku gidebiliriz. (Mikushi)
dedi. Adam Japonca konuşmaya başladı, Miku "Harika diye düşündü. İngilizce bilmeyen bir Japon daha mükemmel!! Hangi idiot ingilizce bilmeyen bir gerzeği göndermeyi akıl etti acaba?" diye söylendi kendi kendine. Japon amca seri bir şekilde japonca konuşmaya devam ederek bir yandan eğilerek Miku'nun valizlerini araca yerleştirdi, sonra kapısını açtı. Miku son bir kez şansını denemeye karar verdi.
- Eee? Nereye gidiyoruz acaba?? (Mikushi)
Miku'nun bu sorusu da amcanın Japonca kelimeler silsilesiyle yanıtlandı.
- Sağolun çok aydınlatıcı oldu. Benim için güzel şeyler söylediğinizi umayım bari. Ben de sizi seviyorum Japon amca (Mikushi)
Japon amca aralıksız konuşuyordu, Miku'da başıyla onaylıyordu, neyi onaylıyorsa artık. Miku telefonu açıp annesini aradı, indiğini bildirdi, annesi endişeden ölmesin diye iletişim sorunundan bahsetmedi.
- Yok yok herşey yolunda, çok muhabbetli bir amca karşıladı beni. Acayip kanımız kaynadı birbirimize dimi amca?? (Mikushi)
Japon amca bir yığın Japonca kelimeyle karşılık verdi.
- Amcanın selamı var anne, ellerinden öpüyorum diyor Yani ellerinden öpüyorum demiyo tabi saygıyla eğilip selamlıyomuş aynı şey işte.. Neyse hadi kapatıyorum görüşürüz (Mikushi)
Miku telefonu kapattığında arabada çok şık görünen bir otelin önünde durmuştu. Miku aklından "Veyyy " diye geçirdi. Otel ona uyardı, adam arabayı durdurup valizlerini indirdikten sonra Miku'ya eğilip selam verdi ve bir zarf uzattı. Miku zarfı aldı. Bu Miku'nun çalışacağı Asahi gazetesinin müdürü tarafından Miku'ya yazılmış bir hoşgeldin notuydu.
"Sayın Mikushi Kuto;
Tokyo'ya hoşgeldiniz. Havalanında sizi görevlimiz Osamuru karşılayıp sizi Hotel New Otani'ye bırakcak. Size kalacak bir yer ayarlayana kadar sizi burada misafir edeceğiz. Otelin masrafları gazetemiz tarafından ödenecektir. Otele vardığınızda bana bir mail atarak beni bilgilendirirseniz sevinirim.
İyi Günler
Müdür
Yamamoto Isamu"
Miku notu cebine tıktı, konuşamadıkları ama adının Susamuru olduğuğunu öğrendiği amcaya gülümsedi. Cebine tıktığı notu çıkararak adamın adına gene baktı. "Hah Osamuruymuş, su samuru değilmiş " diye geçirdi aklından. Miku Osamuru'ya bakarak tane tane konuştu.
- Sizinle tanışmak güzeldi Osamuru Amca (Mikushi)
Osamuru gene Miku'yu Japonya kelimelere boğup eğilerek selamladı sonra arabaya binip gitti. Miku devasa bavullarını sürüyerek otelin kapısından girdi. Görevlilerden yardım istedi, görevlilerle ilk beş dakika iletişim sorunu yaşadı.Japon görevli ingilizce konuşuyordu konuşmasına ama Miku ingilizceyi neresiyle konuştuğunu çözememişti.Aksanı çok kötüydü kelimeleri ezip büzüp yuvarlıyordu o şey o kadar işlemden sonra kelime olmuyordu haliyle. Miku ingilizceyi falan koyverip koca bavulunu gösterdi. Görevli hemen bavulu alıp arkasından taşımaya başladı.
- Gözünü sevdiğimin işaret dili sende olmasan napacaktık (Mikushi)
diye iç çekerek resepsiyona ilerledi. Resepsiyon görevlisi yerinde yok gibiydi, sağa sola bakındı. Yanında resepsiyon masasında bir form dolduran bir müşteri duruyordu. Tam o sırada otel görevlilerinden biri Miku'yu farkedip resepsiyon masasına geçti. Miku kıza gülümsedi ve derdini anlatmaya başladı, daha ikinci cümlesini kurmadan kızın yüzündeki ifadeden ingilizcenin i sini bilmediğini acıyla farketti. Miku sinirle söylenmeye başladı..
- Bu Japonya'da bir Allahın kulu da ingilizce bilmiyor mu!!! (Mikushi)
Miku'nun söylenmesi üzerine resepsiyondaki kız panikle bir yerleri aramaya başladı. Aramaları sonuç vermemiş olucak ki Miku'ya Japonca birşeyler söylemeye başladı..
- Ne dediğini anlamıyorum!!! Japonca bilmiyorum!!! Bilsem ilk konuştuğunda anlardım zaten!!! (Mikushi)
Miku sakinleşmeye çalışarak, ilk kabile dilleriyle yukarı odasına çıkmak istediğini anlattı. Kadın gene anlamadı, şu ana kadar hiç tepki vermemiş olan yanındaki müşteri Miku'nun tek kişilik etkileyici ilk kabile dilleri gösterisinden sonra kafasını kaldırıp Miku'ya garip garip bakmaya başladı. Elemanın bir hayli kalın kaşları garip bir şekilde kıvrılmıştı, yaşlı bir adam olsaydı Miku amcadır, tasvip etmez deyip geçerdi ama adam Miku'dan en fazla 4-5 yaş büyük gibi gözüküyordu. O yüzden adamın bu küçümseyici bakışı Miku'yu çileden çıkaran son şey oldu..
- Neee bakıyosun!!!! (Mikushi)
Adam cevap vermedi. Suratına alaycı bir gülümseme yayıldı ve Miku'ya bakmaya devam etti. Miku'nun tepesi attı ağzına geleni söylemeye başladı.
- Hay bak anasını satim!! Elin gerzek heriflerine eğlence olduk iyi mi!! Gülüyor bir de yaa!! NE VAR!!! Gelen bakıyor giden bakıyor ama iletişim kuran yok!! (Mikushi)
Miku bağırdıkça adamın sırıtışı bütün suratına yayıldı. Gözlerini Miku'nun yüzünden ayırdı, Miku'yu baştan aşağı süzdü. Miku'yla neredeyse aynı boydaydılar adam belki 1,2 cm uzundu.
- Oha!! Döneyim istiyosan!! Hayır bu boy olayınıda anlayabilmiş değilim nedir yani!! Gelen bakar fısırdanır giden bakar fısırdanır. Ortalama bir şey işte!!! Siz ortalamanın altındasınız!! Çekik gözlü, kompleksli iletişimsiz ucubik ırk!!! (Mikushi)
Adam bakışlarını Miku'dan ayırdı ve resepsiyondaki görevliyle konuşmaya başladı..
- Tabi canımm! Siz takılın ben beklerim burda!! (Mikushi)
Kız cıvıldayarak adama bişiyler söylüyordu, kızın adama bir anahtar verişi vardı ki görülmeye değerdi. Kız resmen adama kur yapıyordu. Yavşama her ırkta anlaşılabilen birşeymiş demekki diye düşünürken kızın zevksizliğine de içinden saydırmaya başladı "Ayy buna mı kur yapıyosun!!Yapma allahaşkına!!" diye geçirdi içinden. Miku'ya göre adam klasik Japondu işte. Siyah biraz uzun saçlı, çekik gözlü, diğerlerine göre biraz daha kalın kaşlı ve dolgun dudaklıydı o kadar. Hatta baya sağlam hatun olur bundan diye geçirdi aklından. "Ama kızda haklı mamüş bu. Burda farklısı yetişmiyoki Japon gözüyle erkeksi görünüyo bile olabilir..diycemde..erkek görmemiş olsam.." Miku adamı içinden şiddetle ezerken adam Mikuya döndü ve gülümsedi..
- Check In işlemlerinizi halletim. Odanız 405 numara buyrun bu da anahtarlarınız. (Adam)
diyerek oda kartını ona uzattı. Miku adamın gayet düzgün aksanlı ingilizcesini duyunca yerin dibine hatta o gazla magma tabakasına geçti. Amaçsız toparlama girişimlerinde bulundu..
- III... Ben.. Şeyy teşekkürler..az önceki sözlerim içinde..şey aslında ben ingilizceyi çok iyi bilmiyorum. öyle arada saçma sapan konuşuyorum işte... kusura bakmayın yaparım öle konuşurum.. yanlış olur.. bakın hala konuşuyorum.. susayım sanki.. ıı saolun yani öle.. ben gideyim o halde *Ulan gerizekalı madem millete söveceksin türkçe sövseydin ya! tüy Miku hemen tüy!!*"(Mikushi)
deyip hızla ordan sıvışarak asansöre bindi. Odasına girdi, görevliler bavullarını getirdikten sonra kapıyı kapattı ve elini alnına şaplattı.
- Off ben tam bir gerizekalıyım!!! dakika bir gol bir!! Beni bu Jetlag bozdu!! (Mikushi)
diye söylenerek kendini yatağa attı. Beş saniye sonra panikle yataktan doğrulup çantasını yatağın üstüne boşalttı. Tam da tahmin ettiği gibi cüzdanını resepsiyonda unutmuştu, işlemler için çıkarıp resepsiyon masasına koymuştu ama işler karışınca unutmuştu. "Offf yaa" diye söylenerek eşyaları çantasına geri tepti ve aceleyle odadan çıktı.
Odanın kapısı arkasından çarparken acıyla oda anahtarını komidinin üstünde bıraktığını farketti. Sinirle çantasını yere fırlattıp ayağını yere vurdu,siniri biraz olsun yatışmayınca en yakındaki kolona kafasını vurmaya başladı, sonra cüzdanı aklına geldi.Hızla sütundan uzaklaşırken attığı çantasına takılıp sırtüstü yere kapaklandı.Düştüğü yerden kalkmaya bile çalışmadı.Bir an durup nefes almaya ihtiyacı vardı.
"Off hayır bir insan gerizekalılık sınırlarını ne kadar zorlayabilir" diye kendi kendiyle kavga ederken önüne bir el uzandı. Miku kafasını kaldırdı, lobideki adamla gözgöze geldi. Adamın sırıtması yüzünün sınırlarını aşmıştı, kahkaha atmamak için kendini zor tutuyor gibi gözüküyordu.*Süper çok ucuz bir senaryonun beceriksiz başrol oyuncusuyum ben. evet buyum. Tokyoda adam yok aynı kişiye ikinci kez rezil oluyorum*
Miku adamın elini tutarak ayağa kalktı, ona uyuz bir bakış fırlattı.
- Teşekkürler. Ne kadar zamandır izliyorsun? (Mikushi)
- Hımm sanırım kapıyı çarpıp, kafanı sütuna vurmandan beri. Umarım çok şey kaçırmamışımdır. (Adam)
- Kaçırmadın. En azından birimizin eğlendiğine sevindim. İzninle.. (Mikushi)
Miku hızla adamın yanından geçip merdivenlere yöneldi.İçinden adama yaratıcı küfürler savurarak resepsiyondan cüzdanını ve oda kartını alıp odasına döndü. Koridordan geçerken o denyoyla karşılaşmamıştı allahtan. Miku odasındaki yatağı gördükten sonra herşeyi unuttu, zorla bilgisayarını açıp patronuna vardığına dair bir mail attı ve zaman kaybetmeden kendini yatağa atarak uykunun kollarına bıraktı.
Sabah uyandığında ilk birkaç dakika nerede olduğunu kestiremedi. Japonya'da bir otelde olduğunu idrak edince yataktan fırladı, hemen bilgisayarını açtı. Bugün saat 14:00'da ilk röportajını yapacaktı. İşi kabul eder etmez ilk görev olarak bu verilmişti. Miku çoktan röportaj yapacağı adamla ilgili dosyayı hazırlamıştı .Patronundan mail gelmişti.Röportaj yapacağı adamla kaldığı otelin cafesinde görüşeceğini yazıyordu.Miku rahatladı.Japonya sokaklarında ilk günden eblek eblek dolaşmaktan kurtulmuştu.Jetlag'ın etkisi bir yana Miku yer yön bulma konusunda faciaydı.Eve giderken bile kaybolabilme yeteneğine sahipti.Miku bilgisayarı kapattı.Hazırlanmaya başladı. Duştayken röportaj yapacağı adamla ilgili bilgileri kafasından geçiriyordu. Adam şarkıcı ve aktördü.Japonyada feci derecede popüler olan boybandlerden birinin üyesiydi.Anlaşılan şu aralar şöhretinin doruklarındaydı.Miku adamla ilgili toplayabildiği kadar bilgi toparlamıştı.Bir ikide fotoğrafa bakmıştı yüzü çok aklında kalmamıştı zaten bütün japonlar birbirine benziyordu.Üniversiteden arkadaşı Eun olsaydı fotoğrafa birkez bakması yeterdi.Eun asyalıları ayırt etme konusunda guru sayılırdı. Koreli erkeklere karşı feci bir zaafı vardı.Üniversitenin son iki yılı başlarını Lee Min Ho die bir elemandan bahsederek ütülemişti.Miku duştan çıktı. Üzerine mavi dar kot beyaz body ve siyah blazer ceket geçirdi.Aynaya baktı.
Miku: Ciddi gazeteci imajım cuk oldu .Yakıyorum>118<
dedi kendi kendine.Saçlarını fönledi.Azıcık bir makyaj yaptı. Topuklu ayakkabı giymeyi planlamıştı ama dünkü tepkileri göz önüne alarak ayağına siyah babetlerini. Dosyasını,kayıt cihazını ve fotoğraf makinesini alarak Otelin Cafesine indi.
Cafede oturan 4 kişi vardı.İlki yaşlı bir çifti. İkincisi ise iki genç erkekti.Miku onlarmı acaba diye düşünürken.Cafenin görevlisi Mikunun yanına yaklaştı.
Görevli:Merhaba siz Mikushi Hanım olmalısınız Misafiriniz geldi.
diyerek masada oturmakta olan iki genç adamı gösterdi.Miku görevliye teşekkür ettikten sonra masaya doğru ilerledi. Acaba hangisi onun aktördü. Dosyaya baktı ama adamın fotoğrafını koymayı unutmuştu.Aklından "Benden değil gazeteci cacık olmaz cacık!!" diye geçirdi.
Gergin bir biçimde masaya doğru ilerledi. Yüzü ona dönük olan adam ayağa kalktı ve Miku'ya elini uzattı.
Adam: Merhaba ben Kim Jae Wook.Kusura bakmayın röportajınızı bölüyorum.
Miku bir oh çekti adam onu kurtarmıştı.Bu adam değildi.Miku adamın elini sıkarken.Uzun siyah atkuyruğu saçları çıkık elmacık kemikleriyle adamın oldukça etkileyici olduğunu düşündü.*Belkide hepsi birbirine benzemiyodur ya önyargılı olmamak lazım sanki*
Miku: Önemli değil.Merhaba bende Mikushi Kuto memnun oldum dedi.
arkasına dönüp elini oturmakta olan adamla tokalaşmak için tam uzatmışken donup kaldı.
Adam resepsiyondaki Japondu!!! Miku şok ifadesini gülümsemeye çevirmeye çalışarak elini uzatmaya devam etti.Adam Mikuyu görünce arkasına yazlanıp yüzüne kaleşşçe bir sırıtma yerleştirdi. Sonra ayağa kalkarak Mikunun elini sıktı.
Adam: Ne tesadüf değil mi? Ben Matsumoto Jun.
Miku: Mikushi Kuto
Jae: Siz tanışıyormusunuz??
Matsu: Evet dün unutulmaz bir biçimde tanıştık.Yarım saat içinde kendini yaklaşık 3 kez rezil duruma düşürdü
Jae: ahaha hadi ya? Öhöm pardon ...şey ..olur tabi böyle şeyler..
Miku: Jetlag beni şey yaptıda şey edince öle oldu işte
Matsu: Kendisinin ingilizcesi iyi değil
Miku: *Ebenin ingilizcesi iyi değil!!* Yorgun olunca kafamı toparlayamıyorumda ondan
Matsu: Hımmm.. Tabi..
Jae: Ben artık kalkıyım röportajınıza engel olmayayım. Japonyaya gelince MatsuJun'u görmek istedim oda buraya çağırdı röportaj öncesi sohbet edelim dedik de.
Miku: Kalabilirsiniz benim için bir mahsuru yok.Siz nerelisiniz??
Jae: Koreliyim ben .İyi kalıyım o zaman sorun olamayacak diyorsunuz madem
Matsu: Başlayalımmı artık?? çok zamanım yokta
Miku: *Dallama!!*tabii tabi başlayalım
Röportaja başladılar.Miku hazırladığı soruları ardı ardına soruyor.MatsuJun sorulara tek kelimelik cevaplar vererek Mikuyu tilt ediyordu.Miku kendini sıkarak yalakalıkdan ödün vermedi.MatsuJun'un sorularına verdiği cevaplardan biriyle kocaman bir balık yakaladığını hissetmişti.Adamın oynadığı ve zamanında çok tutulan Hana Yori Dango adlı bir dizisi vardı.Dizi o kadar tutulmuştuki Kore,Çin,Taiwan versiyonlarıda çekilip reyting rekorları kırmıştı. Miku bu diziyi az çok biliyordu çünkü arkadaşı Eun'ın fanı olduğu Min Hoo kore versiyonunda oynamıştı. Hatta bir final notu vermemekle tehtit ederek Mikuya bir kısmını zorla ziletmişti bile.MatsuJun bu dizilerin tüm versiyonlarının castını bir araya getirecek önemli bir organizasyonun yapılacağından bahsetmişti. Mikunun anladığı kadarıyla organizasyon resmi olarak basına bildirilmemişti.Miku Matsunun ağzından girip burnundan çıktı.Yalakalık konusunda elinden geleni ardına koymadı.Hatta bir ara şirin gözükmeye bile çalıştı adam Mikuya "Salakmısın?" bakışı atınca toparlandı. Ama Mikuya organizatörle görüşüp istediği röpotaj işini konuşabileceğini söyledi.MatsuJun bikaç yeri arayıp telefonu Mikudan bahsetti. Adamlar MatsuJun'un ricasını kırmak istemiyorlardı. Olumlu konuştular.Miku turnayı gözünden vurmuştu.Ona göre Bu Matsumoto bilmemne hıyarın önde gideniydi ama ona başarının kapısını açmıştı.önünde geçilecek baba bir köprü vardı ve Matsubilmemne Mikunun bu yolda daimi dayısıydı.
Röportaj bittikten sonra Miku , MatsuJun ve Jae Wook ile el sıkıştı.Bu Jae gözüne baya tatlı gözükmüştü.Miku kendini koyvermeden odasına çıktı.Odaya girer girmez telefona sarılıp Eun'u aradı. Eun Mikunun üniversitedeki en yakın arkadaşlarındandı.Üniversite boyunca Mikunun arkasını toplamış,ona hep destek olmuştu.Miku hep diplomayı onun sayesinde aldığını söylerdi. Kimi zaman Mikunun annesi,kimi zaman ablası kimi zamansa özel öğretmeni olmuştu.Romantik,neşeli,çalışkan,azimli bir kızdı. Üniversiteden birincilikle mezun olmuştu. Okulun parlak öğrencisiydi. Elinden her iş gelen o yetenekli kızlardandı. Bir eliyle yemek yaparken öbür eliyle evi temizler ,ayağıyla dikiş dikerken girdiği finallerdende yüz alırdı.Bu çalışkanlığı sonucu Amerika da TIME dergisinin Dış haberler muhabiri olmuştu.Mikuya göre tek kusuru Korelilere olan takıntısıydı. Eun bir gün bir dizi izleyip Lee Min Ho adlı bir koreli aktöre psikopatlık derecesinde kafayı takmıştı. Eun Lee diye başlayınca kızlar genelde koyun saymaya başlarlardı.Yıllar içinde kızlara inatla korelileri sevdirmeye çalışmıştı ama kimse bu tuzağa düşmemişti. Arkadaşlarından babaannesi koreli olan Scare bile Eun'un çocuğu bu kadar beğenmesine bir anlam veremiyordu.Eun çalışmak için Koreye giden arkadaşları Dilrubayı her allahın günü telefonla taciz etmeye başlayınca Dilruba Mikuyu arayıp "Eun'u tepemden al!!" demişti.Telefon uzun uzun çaldı.Eun yorgun bir sesle telefonu açtı.
Miku: Eun naber yavrum??
Eun: İyidir canım senden??Vardın dimi Japonya'ya?
Miku:Vardım yavrum ilk röportajımı bile yaptım
Eun: OOOOOoo bu çalışma aşkı biz senin bu hallerine alışık değiliz. Miku.. şey.. senin sen tonunda bi gariplik var sanki? Noldu?? İyi Misin?
Miku: İyiyim...iyiyim..çok iyiyim
Eun: İyisin..sen niye böyle "manalı manalı" iyisin?. sende bişiyler var ?? Bu kadar kısa sürede birini bulmuş olamazsın zira o beceriye sahip olsan Üniden beri birini bulmuş olurdun.
Miku:Yuh öküz konuyu nereye getirdin!! öhöm öhöm çıkarıyorum baklayı. Az önceçok sağlam bir röportaj kaptım..Bil bakalım röportaj yapacaklarım arasında kim var?
Eun: Kim var? Miku yorma beni zaten boğazıma kadar Obamaya batmış durumdayım uzatmadan söyle
Miku :Peki seni daha çok kanırtmıycam.. Hazırmısın.. Dınınım....Lee Min Ho
Eun: NEAHH!!!!Bunu bana yapamazsın!!!!!
Miku: Yaparım..yaptım bile naıahıahaıa.. bir organizasyon için geliyormuş buraya.. istersen senin için imzalı fotosunu alim
Eun: Kalleşsin!!!! Hayır yaa Niye sen??!! Niye ben değil??!! Bende istiyorum?!! ya bende istiyorum!! ama yaaa olmaz yaa
Miku: Sensin kalleş Leonardo Di Caprioyla röportaj yaparken beni arayıp 'Leoylan üzüm yiyoruz' diyen kimdi? Üzümün hasını yerim artık Minhocuğumlann
Eun: Seni gebertirim!! Ama ama bende istiyorummm!!.. ya görmem lazım olmaz ya!! .. Bunun hayaliyle yaşadım yıllardır ben!!..
Miku: Ağlanma beahh başıma neler geldi zaten geldiğimden beri .. Bak şimdi Uçaktan indim....---
Miku olup bitenleri Eun'a anlattı. Telefonda yaklaşık 1 saat muhabbet ettiler. Sonra Miku tam yemek için aşağı inecekken kapı çaldı.Miku Kapıyı açtı ve kapıda şokla kalakaldı
Dilruba:Süpprizzzzzzzzzzzzzzzzzz!!!!!!!!!
Miku: Oha!!!! Ne işin var senin burda!!! İnanmıyorumm!!!! Nerden Çıktın!!
Dilruba Mikunun boynuna sarıldı. Miku üniversiteden arkadaşının kapıda belirmesinin şaşkınlığını atlatmaya çalışırken gözü o sırada asansörden çıkmakta olan MatsuJun'a takıldı.Miku hafifce toparlandı adamın önünde çizdiği karizmasını birşekilde toparlamak istiyordu. Gözgöze geldikleri anda gülümseyerek başıyla selam verdi. Dilruba arkasına dönüp Mikunun kime selam verdiğine baktı. MatsuJun gözlerini başka yöne çevirdi Miku'yu görmezden gelerek kendi odasına girdi. Miku sinirle "Hödük ya" diyerek Dilrubayı kolundan çekip içeri girdi.
Dilruba Mikunun üniversitedeki 7 kişilik kız grubunun elemanlarındandı. Grubun 'Elit'iydi.Babası Konsolosdu.Dilruba üniversiteye kadar hep kolejde okumuştu.Arabası vardı.Birkaç dil bilirdi.İş bitirici bir tipti. Çözülmeyen meseleleri hemen hallederdi.Üniversiteyi bitirdikten sonra 5 ay Fransa'da çalışmış sonra Londraya geçmişti.Şimdide Korede organizatörlük ve menajerlik alanında çalışıyordu.Aslında Mikuya Japonyadaki iş görüşmesini ayarlayanda o olmuştu.
Dilruba odaya girer girmez yatağın üstüne oturup bacak bacak üstüne attı.Miku iyi görünüyor diye geçirdi aklından. Dilruba zaten hep iyi görünürdü.Siyah düz saçları beline geliyordu. Grimtrak gözleri, şekilli kaşları düzgün ve keskin yüz hatlarıyla her zamanki gibi nefes kesiyordu.Dilruba hep o kıskanılacak derecede güzel ,uzun bacaklı,fit vücutlu seksi hatunlardan olmuştu.Güzelliğine zekası,kültürü ve kişiliğide eklenince onu kıskanmamak elde değildi. Miku Dilruba gibi biri onun arkadaşı olduğu için seviniyordu. Dilruba karşınıza almak istemeyeceğiniz kadınlardandı.İnsanların onun hakkında yapabildiği tek eleştiri bazen fazla sert olduğuydu.Dilruba kendini insanlara kolay kolay açmazdı. Miku Dilrubanın hayatına kimsenin girdiğini hatırlamıyordu.Tabi bu Miku gibi duygusal öküzlükten kaynaklanmamıştı. Dilruba hep yanlız olmayı tercih etmişti. Bugün üzerindeki beyaz ceketi topuklu ayakkabılarıyla iyice bir iş kadınını andırıyordu . Dilruba bir eliyle saçını arkaya atarak konuştu.
Dilruba: Hayırdır kimdi o selam verdiğin buzluk?
Miku: Röportaj yaptığım bir Japonus Hödükus.Anlatırım sonra. Bırak sen bunlarıda burda ne arıyorsun onu anlat??!
Dilruba: Benim Menajerliğini yaptığı bir aktör varya. Kim Bum bahsetmiştim hani 4 aydır çalışıyorum kendisiyle diye. Hah işte o burada bir organizasyona katılacak. Onun için geldim. Geleceğim belliydi daha önceden ama sana süpriz yapmak istedim.Gazeteden öğrendim kaldığın yeri iyi etmişmiyim??
Miku: Süpersin varya seni burada görmek acayip iyi geldi başıma neler geldi inanmazsın
Miku Dilrubaya bütün hikayeyi baştan sona anlattı.Dilruba Mikunun rezilliklerine kahkalarla gülüyor Miku ise o güldükçe ona donuk bakışlar atıyordu. Röportajdaki adamın rezil olduğu adamla aynı kişi çıktığı kısmına gelince Dilruba kendini çoktan koyvermiş kahkahaları yüzünden gözünden akan yaşları siliyordu. Sonra aniden durdu.
Dilruba: Jun..Matsumoto Jun.. tabi yaa bende bu adamı bi yerden tanıyorum diyorum. Aktör diymi? Kim onunla ortak organizasyonda yer alıcak işte! ya aslında şimdilik gizli birşey ama..
Miku: Şu Hana Yori Dango organizasyonumu!!Haberim var! Onun röportajlarını yapıcam ben işte. Sende ona mı geldin işte süper oldu bu
Dilruba: Oha gerçektenmi ??! Matsumoto Junmu ayarladı sana!?! Adam soğuk moğuk ama sana hayatının kıyağını yapmış bilesin.Neyse hep böyle kuru kuru otel odasındamı oturucaz allahaşkına hadi hazırlan seni süper bir yere götürücem.
Miku bu teklifi sevinçle kabul etti. Dışarı çıkmak şuan ihtiyacı olan tek şeydi. Hemen yeni yerleştirdiği kıyafetlerinden favorisi gece mavisi dize kadar olan elbisesini çıkardı.Üzerine geçirdi. Altına Dilrubanın ona doğumgününde hediye ettiği gece mavisi, taşlı Manolo Blahnik'leri geçirdi. Saçını şöyle bir düzeltti.Dilrubanın önünde manken pozu vererek sırıttı.
Miku: Hazırım yavrum çıkalım.Tokyo gecelerine sal beni
Dilruba Gülerek "Hay hay" derken kapı çaldı
4 Haziran 2011 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)